Korku ve Umut Üzerine

fotoğraf

İnsan bilmediğinden korkar, korktuğunda da, ya korkusunu bastırıp kabullenir, ya da risk alır bilmediğini araştırır. Öğrendiğinde ise artık  korkmaz.

Düşünür Spinozanın dediği gibi ” İnsanlar bilmediklerinin tutsağıdır. Bilgiye erişince özgür olurlar” . Yani korku tutsaklıktır aslında.

Bilmediğini kabullendiğinde ise araştırmayacağı için korku/cahillik artık kalıcıdır. Kişi durağanlaşır, sabitlenir, artık tutsaktır o.

Peki bu içimizi kemiren  atalet yaratan bazen tüm diğer duyguları bastırabilen bu korkunun üzerinden nasıl gelinir..?

Korku kadar hatta dahada güçlü olan başka duygularımızı kullanarak, Umut, cesaret ve Sevgi ile korkunun üstesinde gelinebilir.

Bu 3 duygudan  en önemlisi ise sevgidir. Sevgi umudu besler, umut ise cesaret verir.

Eğer içinde sevgi yoksa, insan korkuya teslim olur. Yaprak gibi sürüklenir. Hedefsiz, karanlık bir kabullenişin içinde, sadece ve sadece önüne çıkanla ve görebildiği kadarı ile yetinir.

Kalbin sevgi doluysa, nefreti kendinden uzaklaştırabiliyorsan, sevgi umudunu yeşertecek ve içindeki cesareti ortaya çıkartacak böylelikle araştıracak, öğrenecek ve korkunu yeneceksin.

Amaçlar Araç Olunca

Amacı doğuştan  belli olmayan tek canlı insandır. Yaratıcı, amacını bulmayı insana bırakmıştır.  Doğduğu günden itibaren insan varlık amacını arar. Kimisi bulur ve hayatı boyunca zevk aldığı amacını gerçekleştirerek mutlu ve çevrelerine yararlı şekilde yaşar,

Kişi  bilincini kullanıp varlık amacını bulamazsa, ego yavaş yavaş işi ele almaya başlar. Çünkü bilinç karar vermekle ilgiliyken,  ego istemekle ilgilidir. Amaçla araçlar karışmaya , karıştıkça hedeflerine amaçlarını değil araçlarını koymaya başlar.  Mutluluğa ulaşmak icin maddeye sahip olmayı seçer, hedeflerine hep sahip olmayı koyar.

Gerçek amacından gün geçtikçe uzaklaşır.

Eğer insan  amacını bulamayıp, araçları amaç edindi ise, içinde bulunduğu topluma ve kendine hiçbir yararı dokunmayacaktır.  Çünkü araçlara ulaşmak tatmin etmeyecek , doyumsuz olacak, mutlu olmak için  hep yeni bir araç arayacak. Bunun sonucu olarak  arayışı hiç bitmeyecek, sürekli mutsuz olacak. Egosu bilincini bastırdığından,  üstlediği rolleri mümkün olduğunca egolarını tatmin etmek için kullanırken, toplum içinde mutsuzluk ve huzursuzluk çıkartmaktan çekinmeyecektir.

Marcus Aurelius’un dediği gibi  “İnsanlar birbirleri için dünyaya gelmişlerdir. Bu nedenle ya onları eğit ya da katlan onlara.” çünkü egolarını istemekle alakalı olduğu için tatmin edilemez, bilinçlerin kullanmaları , varlık amaçlarını bulmaları için yardımcı olmaktan başka bir şey yapılamaz.