Nehirdeki yolculuk

Çakıl taşları hep ilgimi çekmiştir. Hepsi birbirlerine benzer. Nasıl bu hale geldiklerini hep düşünmüşümdür.

Bir zamanlar bir bütünün parçasıydılar. Bir gün koptular bütünden. Bütünü andıran özellikleri vardı ama farklıydılar, hiçbirinin şekli diğerine benzemezdi.

Sonra,

Sonra kesişti yolları nehirle ve başladılar nehrin içinde diğer taşlar ile birbirlerine çarpmaya, beraber yuvarlanmaya. Her çarptıklarında gitti bir parçaları, ya kendinden koptu, ya diğer taştan, hangisi daha yumuşaksa. Ama her zaman biri diğerinden sertti. Sonunda hepsinin köşeleri, keskin kenarları azalmaya, yavaş yavaş şekilleri benzemeye başladı. Hala keskin köşeli ve sivri taşlarla çarpışıyorlardı ama artık pek zarar görmüyorlardı.

Başta hepsi farklı şekildeyken sonunda hepsinin şekilleri birbirine benzemekte, ne kadar sert ya da yumuşak olurlarsa olsunlar.

Farkları boyutları ve renkleridir. Ama şekilleri birbirine çok benzer.

İnsanlar da aynı değil mi? Hayat dediğimiz nehirde diğerleri ile iletişim kurdukça değişmeye başlıyoruz. Sonunda nihai halimizi buluyoruz. Bazen çok sert ise nihai hale gelmeleri çok uzun sürüyor ya da nehirdeki yolculuğu bitiyor. Çok yumuşaksa da çabuk nihai halini alıyor ama yolculuk sırasında boyutlarından ödün veriyor.

Önemli olan yolculuk, sonunda şekiller benzer, ama yolculuk farklı. Nehir de kimlerle karşılaştığın ve seni nasıl etkilediği ile ilgili bu yolculuk.

Şems

Güven

Eskiden masalar 4 ayaklı yapılmazlardı. Hep 3 ayaklıydılar. Çünkü 3 ayak yere daha sağlam basar. 3 ayaklı masanın bacaklarının boyu, bulunduğu zeminin bozukluğu hiç farketmez. Hiçbir zaman dingildemez, sallanmaz.

Eğik te olsa.

İşte Güven de böyledir.

Güven sağlamak için 3 ayak sağlam olmalı,

Niyet,

İletişim,

İlişki,

İletişimin kopabilir. Ilişkiler zarar görebilir. Tekrar onarılır. Güven yine sağlanabilir.

Ama niyet bir kere bozludumu, bir daha geri gelmemek üzere gider.

Korku ve Umut Üzerine

fotoğraf

İnsan bilmediğinden korkar, korktuğunda da, ya korkusunu bastırıp kabullenir, ya da risk alır bilmediğini araştırır. Öğrendiğinde ise artık  korkmaz.

Düşünür Spinozanın dediği gibi ” İnsanlar bilmediklerinin tutsağıdır. Bilgiye erişince özgür olurlar” . Yani korku tutsaklıktır aslında.

Bilmediğini kabullendiğinde ise araştırmayacağı için korku/cahillik artık kalıcıdır. Kişi durağanlaşır, sabitlenir, artık tutsaktır o.

Peki bu içimizi kemiren  atalet yaratan bazen tüm diğer duyguları bastırabilen bu korkunun üzerinden nasıl gelinir..?

Korku kadar hatta dahada güçlü olan başka duygularımızı kullanarak, Umut, cesaret ve Sevgi ile korkunun üstesinde gelinebilir.

Bu 3 duygudan  en önemlisi ise sevgidir. Sevgi umudu besler, umut ise cesaret verir.

Eğer içinde sevgi yoksa, insan korkuya teslim olur. Yaprak gibi sürüklenir. Hedefsiz, karanlık bir kabullenişin içinde, sadece ve sadece önüne çıkanla ve görebildiği kadarı ile yetinir.

Kalbin sevgi doluysa, nefreti kendinden uzaklaştırabiliyorsan, sevgi umudunu yeşertecek ve içindeki cesareti ortaya çıkartacak böylelikle araştıracak, öğrenecek ve korkunu yeneceksin.

Amaçlar Araç Olunca

Amacı doğuştan  belli olmayan tek canlı insandır. Yaratıcı, amacını bulmayı insana bırakmıştır.  Doğduğu günden itibaren insan varlık amacını arar. Kimisi bulur ve hayatı boyunca zevk aldığı amacını gerçekleştirerek mutlu ve çevrelerine yararlı şekilde yaşar,

Kişi  bilincini kullanıp varlık amacını bulamazsa, ego yavaş yavaş işi ele almaya başlar. Çünkü bilinç karar vermekle ilgiliyken,  ego istemekle ilgilidir. Amaçla araçlar karışmaya , karıştıkça hedeflerine amaçlarını değil araçlarını koymaya başlar.  Mutluluğa ulaşmak icin maddeye sahip olmayı seçer, hedeflerine hep sahip olmayı koyar.

Gerçek amacından gün geçtikçe uzaklaşır.

Eğer insan  amacını bulamayıp, araçları amaç edindi ise, içinde bulunduğu topluma ve kendine hiçbir yararı dokunmayacaktır.  Çünkü araçlara ulaşmak tatmin etmeyecek , doyumsuz olacak, mutlu olmak için  hep yeni bir araç arayacak. Bunun sonucu olarak  arayışı hiç bitmeyecek, sürekli mutsuz olacak. Egosu bilincini bastırdığından,  üstlediği rolleri mümkün olduğunca egolarını tatmin etmek için kullanırken, toplum içinde mutsuzluk ve huzursuzluk çıkartmaktan çekinmeyecektir.

Marcus Aurelius’un dediği gibi  “İnsanlar birbirleri için dünyaya gelmişlerdir. Bu nedenle ya onları eğit ya da katlan onlara.” çünkü egolarını istemekle alakalı olduğu için tatmin edilemez, bilinçlerin kullanmaları , varlık amaçlarını bulmaları için yardımcı olmaktan başka bir şey yapılamaz.

Keşke

Hayat bir illüzyondur. Herkesin illüzyonu kendi için gerçektir. Biz illüzyonlarımızın arasında acısiyla, heyecani ile, eğlencesi ile hayatımıza devam ederken küçük yada büyük, önemli yada önemsiz karşımıza birçok fırsat çıkar, bir kısmını görmeyiz bile, gördüklerimizde ise seçimler yaparız.

Yaptığımız seçimlerin sonucuna göre hayatımız şekillenir. Bazen yanılırız, bazen de doğru seçimi yaparız.  Tüm yaptıgimiz seçimler sonucunda bugun bulundugumuz noktaya ulaşırız.

Hepimiz hayatımızın bir noktasında yaptığımız hatalardan  dolayı  ”ŞİMDİKİ AKLIM OLSAYDI……..” ile başlayan bir cümle kurmuşuzdur. Yada kendimiz le ilgili ” KEŞKE ………”  demişizdir.

Zaman geçti  ve geri gelmeyecek, Yani şimdiki aklımız ile geçmişe gitmemiz mümkün değil,  ”Şimdiki aklımız”   ise geçmişte yaptığımız  hatalar sebebi ile oluştu.

Bir an için “şimdiki aklımızla” geçmişe gidip, geçmişte doğru olan yolu seçtiğimizi düşünelim. O zaman şimdiki aklımız oluşmayacaktı. Çünkü o hatayı yapmayacaktık.

O zaman, şimdiki aklımızı, geçmişte yaptığımız hatalı seçimlere borçluyuz. Böylelikle bir daha karşımıza benzer durumlar oluştuğunda seçimimizi oluşan deneyimimize göre tekrar kullanırız.

Bazen bu deneyimleri kullanırken farkına bile varmayız. Örneğin yazı yazmak gibi…

Bugün şimdiye kadar hatırladığım hayatımın neresinde durduğumu, bir kez daha gozden gecirdim. Yaptığım büyük hataları düşündüm, ama bu sefer bu hatalarıma hayıflanarak değil, bana aktarabileceğim ne kadar büyük, eşsiz deneyimler öğrettiğini hissettim. insanları biraz daha dikkatli dinlemem gerektiğini farkettim. Hatta dinlemenin yanlış seçimlerle deneyim oluşturmak kadar değerli olduğunu hissettim.

Ve her keşke ile başlayan cümle aklıma geldiğinde, kendi kendime gülüp,edindiğim deneyim aklıma geliyor ve cümlenin başından KEŞKE’yi atıp, “dinleyenlere” anlatıyorum. Ben de insanların keşkelerini artık çok dikkatl dinliyorum.

Unutmayın her bir keşkenin arkasında mutlaka bir deneyim yatmaktadır ve bir fırsattır.

Dinleyin,  Dikkatli dinleyin……

Ayar Noktası

Hiç sokakta yürürken  boş pet şişe elinizde çöp kutusu ararken önünüzde başkasının  yere attıgıni görüp ben atmayacağım diyerek,  dakikalarca çöp kutusu karşınıza çıkana kadar taşıdığınız yada çantanıza koyup eve getirdiğiniz oldu mu..?

Sıkışık trafikte hiç bir polisin görmeyeceğini bildiginiz ve başkaları yaptığı halde emniyet şeridine girmeden zaman kaybetmeyi, beklemeyi göze alarak ,  ben girmeyeceğim dediğiniz oldu mu. ?

İşte bu nokta ayar noktasıdır. Kimsenin görmeyeceği ve cezalandırılmayacağımızı bildiğimiz halde, yapılmaması gerektiği için yapmamak ,yada yapılması  gerektiği icin yapmak. kendimiz için sadece bizim bileceğimiz,  doğru olanı yapmak.  Bir ödül olmadığını bilerek  yapmak.

İnsanın çevresindeki olayları,  kötü ile iyiyi ayırt edebilmesi için inandığı ve sabit olan herkes için her zaman geçerli değerlere ihtiyaç vardır. İşte bunlara  erdemler diyoruz. Bu değerlere sahip çıkıp istinasız kullanmak gerekmektedir. Çünkü ayar noktanda klavuzun bu erdemler olacaktır.  Bir kez ayarı kaçırdınmı tüm hayatını etkiler.

Bizler toplum içinde, toplumla uyumlu ama bireysel karar veren ve yaptıklarımızı  kendimizle beraber toplum için yapan canlılarız.

Ayar noktası,   içinde  erdemlerin ayarlandığı noktadır .Hiç kimseye kendimizi kanıtlamak zorunda olmadığımız, çıplak, saf ve sade şekilde,  sadece senin bildiğin,  gerçekte nasıl biri olduğunu değerlendirebileceğin yerdir.

Kendi hayatını eline aldığın, hayatını kendin için yaşadığın, başkaları için yaşamadığın noktadır.  Bilincinin mi yoksa arzularının, egolarının mı egemen olduğunu gördüğün noktadır.

Hayatını elalem için mi, kendin için mi  yaşadığın noktadır…

Yenisi Çıkacak

Yıllar önce evlendim ve kendi evime çıktım. Hep hedeflerimiz vardı. Yeni bir araba, full otomatik bir çamaşır makinası, Yeni bir televizyon, koltuk takımı, sırası ile alıyor, biri bitince diğerine başlıyorduk, Yıllar geçti halen evim için, karım için, kızım için, kendim için alıyorum, alıyorum.

Artık mevcut olandan daha iyisi çıktı diye, demode oldu diye alıyorum. Hatta eskisini acaba internetten satabilir miyim, kime veririm diye düşünüp , bulunca almaya karar veriyorum.

Her seferinde kendi kendime soruyorum “ihtiyacım var mı?”, cevap “hayır”

Peki, madem ihtiyacım yok, niye almak için bu kadar istek duyuyorum.

Çünkü egom onun üzerinde egemenlik kurmak istiyor. Benim olmalı, en yenisi bende olmalı, en güzeli bende olmalı. Diyor.

Gidiyorum alıyorum. Hatta bir yıllık takside girerek alıyorum. Süper, artık en yenisinden, en güzelinden bende de var. Hoş geldin en güzeli, en yeniyi kullananlar kulübüne. Mutlu muyum? Eh, en azından artık o üründe alma isteği yok, hem zaten artık herkeste de aynısından var.

Hemen ilgi alanıma başka bir nesne takılıyor. Bende olmayan ya da bende olanın daha yenisi, artık yeni hedefim o.

Alıncaya kadar rahat yok, peki daha önce aldığım.

Ha, o mu? Duruyor evde, ara sıra kurcalıyorum. Kredi kartı ekstrem geldiğinde hatırlıyorum, nereye koymuştum diye bir düşünüyorum ve üff hala bitmedi mi bunların taksiti diye bakıyorum.

Ama , sonunda keşfettim asıl zevk aldığımın ne olduğunu. Zevk aldığım, haz duyduğum şey, “benim olmasını istemekmiş” . Benim olunca değeri, büyüsü kayboluyormuş.

Şimdi bir nesneyi çok istediğimde dürüstçe soruyorum ilk soruyu kendime “ihtiyacım var mı?”,

Cevap “Hayır” ise, Bekle diyorum kendi kendime. Bekle, daha yenisi çıkacak onu alırsın. Hatta mağazaya gidiyorum. Kurcalıyorum. Dokunuyorum.

Ama almıyorum. Çünkü yenisi çıkacak… :)

Merhaba..

Başlamak  en zorudur.

İnsanların kendi kendi ile olan en büyük savaşı , Atalete karşı olan savaştır. Kazanmanın yolu ise başlamaktır.

Evet sonunda başladım…

Bilgi ancak paylaşılırsa, üzerine yenileri eklenirse, hayata geçirilirse bir değerlidir,   yoksa zamanın içinde kaybolur gider.

Bu sayfalarda yazılarımı, fikirlerimi, beğendiklerimi sizlerle paylaşmak için oluşturdum.

Umarım beğenirsiniz….

Sevgiler

Şems