Çakıl taşları hep ilgimi çekmiştir. Hepsi birbirlerine benzer. Nasıl bu hale geldiklerini hep düşünmüşümdür.
Bir zamanlar bir bütünün parçasıydılar. Bir gün koptular bütünden. Bütünü andıran özellikleri vardı ama farklıydılar, hiçbirinin şekli diğerine benzemezdi.
Sonra,
Sonra kesişti yolları nehirle ve başladılar nehrin içinde diğer taşlar ile birbirlerine çarpmaya, beraber yuvarlanmaya. Her çarptıklarında gitti bir parçaları, ya kendinden koptu, ya diğer taştan, hangisi daha yumuşaksa. Ama her zaman biri diğerinden sertti. Sonunda hepsinin köşeleri, keskin kenarları azalmaya, yavaş yavaş şekilleri benzemeye başladı. Hala keskin köşeli ve sivri taşlarla çarpışıyorlardı ama artık pek zarar görmüyorlardı.
Başta hepsi farklı şekildeyken sonunda hepsinin şekilleri birbirine benzemekte, ne kadar sert ya da yumuşak olurlarsa olsunlar.
Farkları boyutları ve renkleridir. Ama şekilleri birbirine çok benzer.
İnsanlar da aynı değil mi? Hayat dediğimiz nehirde diğerleri ile iletişim kurdukça değişmeye başlıyoruz. Sonunda nihai halimizi buluyoruz. Bazen çok sert ise nihai hale gelmeleri çok uzun sürüyor ya da nehirdeki yolculuğu bitiyor. Çok yumuşaksa da çabuk nihai halini alıyor ama yolculuk sırasında boyutlarından ödün veriyor.
Önemli olan yolculuk, sonunda şekiller benzer, ama yolculuk farklı. Nehir de kimlerle karşılaştığın ve seni nasıl etkilediği ile ilgili bu yolculuk.
Şems